Torunu Yeşilçam’ın usta oyuncusu Hulusi Kentmen’i anlattı
Türk sinemasında yaklaşık 500’e yakın filmde rol alan usta oyuncu Hulusi Kentmen’in torunu Melek Kentmen dedesini anlattı. 30 yıl önce vefat eden Hulusi Kentmen’in denizaltı astsubaylığından Yeşilçam’ın unutulmaz oyuncusu olma serüvenini anlatan torun Kentmen,” Dedem Yeşilçam’a, Hulusi Kentmen’i kattı” dedi.
Yeşilçam’ın birçok filminde “iyi kalpli”, “tatlı-sert” ve “babacan” karakterleri canlandıran Hulusi Kentmen, 1912 yılında Bulgaristan’da doğdu. Ardından ailesi İzmit’e göç eden Kentmen, çocukluğunu burada geçirdi. 1919 yılında ilkokul 2’inci sınıfa giderken ilk tiyatro sahnesinde yerini alan usta oyuncu eğitimine devam ederek Deniz Kuvvetlerinde astsubay oldu. Mesleğini icra eden usta oyuncu, gittiği bir tiyatro gösteriminde oyuncu eksikliği nedeniyle sahneye çıktıktan sonra kendisine Yeşilçam’ın kapısı açıldı. Tiyatroyla, deniz astsubaylığı görevini bir arada yürüten usta oyuncu emekliliğinin ardından Yeşilçam’da yerini aldı. Milyonların kalbinde taht kuran oyuncunun yaklaşık 500 filmi bulunuyordu. 20 Aralık 1993’te vefat eden usta oyuncunun torunu Melek Kentmen, dedesinin hayatını anlattığı ‘Hulusi Baba’ kitabını çıkardı. Melek Kentmen, hayranlarının Hulusi Kentmen’in anılarının bulunduğu kitaba yoğun ilgi gösterdiğini belirtti.
“Dedem Yeşilçam’a, Hulusi Kentmen’i kattı”
Yeşilçam’ın unutulmayan aktörlerinden Hulusi Kentmen’in torunu Melek Kentmen, “Dedemde en sevdiğim özelliği disiplinli olmasıydı. Sanırım bu genetik, o huyu bana da geçmiş. Bende de ‘bir şey ya olmalı ya olmamalı’ ortası yok. Ters gittiği zaman bu benim gerçekten sinirlerimi bozuyor ve onu düzeltmek için gerçekten çok büyük bir uğraş veriyorum. Dedemin ben de en sevdiği özelliğim; beni sanırım biraz kendi gibi yetiştirdi. Disiplinli, işine bağlı ve hobileri olan. Dedem çok hobisi olan bir insandı. Benim de boş vakitlerimde ilgilendiğim hobilerim vardır. Evde onlarla uğraşırım. Onun soyadını taşıyor olmak, her zaman bana gurur vermiştir. Filmlerindeki gibi miydi? Bunu da belirtmek istiyorum aynen filmlerindeki gibiydi. Tatlı sertti. Asabiydi ama o bakışlarındaki şefkati görebiliyordunuz. Pek onunla setlere gitmeye fırsatım olmuyordu. Dedemin en aktif çalıştığı dönemlerde ben yeni doğmuştum. Sonrasında ise onun sette olduğu dönemler ben okulda oluyordum. Benim uyuduğum zamanlarda o sette oluyordu. Mesai arkadaşları ev ziyarete gelirlerdi ve ‘baba’ derlerdi. Bunları saymak gerekirse; Tarık Akan, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın. Zaten çoğu filmi kendi evinde çekilmiştir. Özellikle Filiz Akın ile olan. Ve baba derlerdi. Bence Türkiye için Yeşilçam’ın silinip gitmesi çok büyük bir kayıp. Çünkü bunu kimden duyduysam, bize aile sevgisini, baba sevgisini ve bir olmanın güzelliğini anlatan çok güzel yapımlar yapmışlar. Şimdi görebiliyor muyuz? Belki kısmen görebiliyoruz. Çokta önyargılı davranmak istemiyorum. Keşke o sektör bitmeseydi. Bence dedemin kıymeti bilinmedi. Yoksa Yeşilçam yapımcıları hala hayattalar bu konuda en ufak bir girişimleri yok. Sizlerin sevgisi sayesinde dedem aslında bugün yaşıyor. Kaldı ki dedem Yeşilçam’a, Hulusi Kentmen’i kattı. Çok büyük bir değeri kattı ki bunun yanında tabii ki Adile Naşit, Münir Özkul gibi oyuncular içinde aynı şey geçerlidir. Dediğim gibi Yeşilçam değil aslında halkın sevgisi onları yüceltti” dedi.
“Melek Kentmen olarak bir kitap çıkarmış olsaydım bu kadar ilgi görmezdi”
Dedesi Hulusi Kentmen’in anılarına yer verdiği ‘Hulusi Baba’ isimli çıkardığı kitap hakkında Kentmen, “Dedemin 1961 yılında kurmuş olduğu Hulusi Kentmen Tiyatro Topluluğu günümüze taşıdım. Günümüzde her şey gibi bu da biraz zor oldu. Hayat şartları, gündem değişiyor. Dolayısıyla bize pek sıra gelemiyor. Şu an aktif değiliz ama hala o çabam devam ediyor. Tek kitabım var. ‘Hulusi Baba’ adı. İçeriğinde ise aile yaşantısını anlattım. Mesai arkadaşları, hepsi sağ olsunlar röportajlar verdiler. Filmografisi, aile albümü, aile arşivi onun yanında benimle, annemle, babamla ve arkadaşlarıyla olan anıları bulunuyor. Şimdi çıkarttık. Tepkiler iyi. Bunun yanında 3 fuara katıldım. Buradaki avantajım; belki ben Melek Kentmen olarak bir kitap çıkarmış olsaydım bu kadar ilgi görmezdi. Hulusi Baba kitabı çıktığı için ve Hulusi Kentmen de çok sevilen bir insan olduğu için ilgi gördü. Sevgi gördü” ifadelerini kullandı.
“Babaannem, dedeme çok düşkündü ve ‘Hulum’ diye hitap ederdi”
Hulusi Kentmen’in anılarından da bahseden Melek Kentmen, “Benimle olan anıları ise ben tosun bir bebekmişim. Bana annesinin adını koymuş. Dedemin annesinin adı da Melek’miş. Uyumuyormuşum, annem ayağında sallarken ufaktan bir vurmuş. Dedem de annemle ‘Sen benim anneme hakaret ettin’ diye günlerce konuşmamış. Ben çok küçüktüm ancak bana anlatıldığı kadarıyla hafızamda yer etti. Benim genç kızlığım da onun yaşlılık dönemine denk geldi. Ben doğma büyüme Üsküdarlıyım. Normal de Bulgar göçmeniyiz. Dedem bebekken İzmit’e gelmiş. İzmit’ten de Üsküdar’a gelmiş. Üsküdar bizim vazgeçilmezimizdi. Hatta dedemin Kız Kulesi’ne bakarken röportajı vardı. Bastığı yerlerde olmak beni de duygulandırıyor. Ben aileyi dedemden öğrendim. Babaannemle çok güzel bir evlilikleri vardı. Ben o yaşımda bile hayret ederdim. Nasıl bu kadar birbirlerini anlıyorlar, hiç kavga etmiyorlar diye. Babaannem, dedeme çok düşkündü. Ve ‘Hulum’ diye hitap ederdi. Dedem de babaanneme ‘tontonum’ derdi. Pamuk gibi saçları vardı. Bu yaşıma geldim, aile benim için ilk sıradadır. Diğerleri sonradan gelir” şeklinde konuştu.
“Dedem ‘mikrop bulaştı bir kere’ tabirini kullanıyor”
Yeşilçam oyuncusu Hulusi Kentmen’in ilk tiyatrosunu ilkokul 2. sınıfa giderken yaptığını ifade eden Kentmen, “Dedem belirli bir yaşa kadar İzmit’te büyüyor. İlkokul 2’ye giderken bir tiyatro temsilinde yer alıyor. 1912 doğumlu, 1919’da temsilde rol alıyor. Kendi de ‘mikrop bulaştı bir kere’ tabirini kullanıyor. Sonrasında asli bir mesleğinin olmasını istiyor. Ev körfeze baktığı için oradan gelen askeri gemileri görüyor. O zamanki şartları da bilmiyorum. Bir sınav usulüyle mi orduya girdi yoksa gidip yazılıyorlardı da öyle kayıt oluyorlardı, bilmiyorum. Bir şekilde Hulusi Kentmen deniz astsubayı olarak orduya giriyor. Sonrasında tesadüfen halk evlerine tiyatro izlemeye giderken orada bir oyuncu noksanlığı var. Tam da dedemin karakterinde, tipinde bir oyuncu lazım. Dedeme teklif etmişler. Dedem de diyor ki; ‘Ben ordu mensubuyum, olmaz’ Halbuki asli görevini aksatmadığı sürece güzel sanatların herhangi bir dalıyla ilgileniliyormuş. Bu çok gün yüzüne çıkan bir şey değil. Dedem de bundan faydalanıyor ve ilgileniyor. Ama böyle bir şey var diye çokta gün yüzüne çıkarmak istemiyor. Mesleğinden ihraç edilme durumu var. Orduyla tiyatroyu bir arada yaparken tiyatro sahnesinde beğenilerek sinemaya geçiyor. Dedem Yeşilçam’a geçiyor. İkisini bir arada yürütüyor. Emekli olduktan sonra tam çalışmaya başlıyor. 1942 yılından yaklaşık 1980 yılına kadar devam etti. Yani 40 sene gibi bir süre. Yaklaşık 500 filmi var. Bilindikleri gün yüzünde onları da restore edip piyasaya sürüyorlar. 1942 yılında çevirdiği film gibi çoğu film büyük Haliç yangınında yanmış. Dedem 81 yaşında vefat etti. Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde son görüşümüzdü. Diyeceksiniz ki cenazenin görkemi olur mu? Ben hayatımda bu kadar kalabalık bir cenaze töreni görmedim. Cenazesi Altunizade’deki büyük camiden kalkmıştı. Dedemin cenazesini ordu mensubu olduğu için ordu kaldırmıştı. Taksicilerin yolda araçlarından inip selam durduklarını hatırlıyorum. Ne verdiyse bilemiyorum çok seviliyordu. Onun gibi çok sevilmek benimde hayalim” diye konuştu.